Bir Serginin Ardından...
'Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı: Burhan Doğançay Retrospektifi'
20 Eylül 2012
'İnsanların neden sanata ilgisi vardır?'
'İş kolu olduğu için mi?'
'Hayır! Çünkü eserler, birinin arkasında bıraktığı izlerdir.'
(Intouchebales -Can Dostum- filminden)
...
Musa merak etmişti, Allah ona Hızır'ı yoldaş olarak verdi. Soru sormayacaktı Musa, ama dayanamadı, iki küçük yetimin duvarını yıkmıştı Hızır. Duvar önemliydi. Sınırdı, koruyucuydu, medeniyetti...
...
İstev olarak, Burhan Doğançay'ın yarım yüzyıllık sanat hayatının izlerini takip etmek üzere İstanbul Modern'de buluştuk. Dünyanın başka şehirleri duvarları ile İstanbul'u ziyarete gelmişti. Unutmak için kazınan ilanlar, kaybolan sanatçılar, umutsuz aşıkların küfürleri... Şehrin duvarlarında fark etmeden yaşayan canlılar...
1929 yılında dünyaya gelen Burhan Doğançay'ın Hukuk ve iktisat eğitimi onu sanattan ve resimden koparamamış ve 60'lardan itibaren bu ilgisi daha da artıp, seriler halinde sanat eserleri vermeye başlamış. Oluşturduğu 14 resim serisinin içinden 120 tanesi İstanbul Modern'de bizlerle buluştu.
Doğançay'ın en önemli eserlerinden üç tanesi ile başlıyor sergi. Yaşayan en pahalı Türk Ressamı olmasına sebep olan 'Mavi Senfoni' ile 'Madonna' ve 'Muhteşem Çağ' (İstanbul Modern kolleksiyonuna ait). 1987 'de İstanbul Bienal'inde 4 nolu antrepoda bu üç eser yine yan yana sergilenmiş. 25 sene sonra İstanbul Modern yine aynı yerde bu eserleri birbirine ve izleyicilere kavuşturuyor.
Sergiyi gezerken bir sanatçının yaşamını, şehirleri, politik atmosferi, popüler kültürü 60'lı yıllardan itibaren sırayla görebilmek mümkün.
Kent duvarlarını betimlediği serinin ardından, kilit takılmış kapılar serisi size yeni bakış açıları kazandırıyor. Her biri yeni malzemelerden özenle yaşanmış havası verilen kapıları ifade edebilmek için sanatçının ne kadar yoğun bir gözlem yaptığını görmek hayret verici. Sonra birdenbire 'Gece Yarısı' isimli mavi bir kapı ile karşılaşınca duygularınız daha da karışıyor. O, kapıları sadece işlevleri ile algılamamızı ve duvar olmasa kapı olmazdı diye hatırlatmak istiyor. Ama biz seyirciler, kapılardan geçerek duvarların içini merak ediyoruz. Doğançay bizim bu merakımızı yol işaretleri ile farklı yönlere kaydırıyor ve 'Sapaklar' serisine yönlendiriyor.
Okları izleyip ne olacağını merak ederken metro duvarları ile bizi karşılıyor. Ardından mavi duvarlar ve 'Hücum serisi' yer alıyor. Alt katmandaki boyanın üst kata hücumu ile üç boyut havası katılmış tablolar zaman içinde 'Kurdeleler ve Koniler' serisine dönüşüyor. Doğançay'ın üç başyapıtı olan 'Mavi Senfoni', 'Madonna' ve 'Muhteşem Çağ' da bu seriye ait. Biçimler yalınlaşıyor, zarifleşiyor.
Doğançay'ın en önemli özelliği gerçek malzemeleri kullanması; konser afişleri, duyurular, yasak ibareleri... Kağıtları mum ışığının ısısından yararlanarak birbirine tutturuyor, fümaj tekniğinden yararlanıyor. Kullandığı gerçek malzemeler sayesinde dönemin yapısına da bir nevi ışık tutmuş oluyor sanatçı. 'Grego serisi' ile içindeki coşkuyu kent kültürü ile eserlerine taşıyıp, hiç tanımadığı Grego'nun da adını yaşatmış oluyor.
Beni en çok etkileyen seri olan 'Çifte Gerçeklik' 1990-2001 yılları arasında oluşturulmuş. Her an önünden geçtiğimiz duvarlardaki nesneleri kullanıp, gölge oyunları ile izleyiciye çok farklı bir bakış açısı kazandırmak istemiş. Seyirci gerçek mi değil mi kafa karışıklığı ile esere dalıyor. Gezinin son durağında siyaha boyanmış duvarların altından saklanamayan kent kültürüne dair ipuçları ile karşılaştık.
23 Eylül tarihinde son bulan bu sergiyi geç de olsa görebilmek hepimiz için farklı bir deneyim oldu. İstev, güncel sanatlara dair çalışmalarını gezi ve seminerle zenginleştirerek geliştirecek. Bir sonraki durağımızda birlikte olmayı ümit ediyoruz.
Saygılarımızla,
Songül Koç
İlim Sanat Tarih ve Edebiyat Vakfı